Çarşamba, Kasım 30, 2005

Skandalın Üzerine Bir Bardak Su!

Son moda... Hatta yakında ‘İkna Teknikleri’ konusunda literatüre girecek bu durum, üniversitelerde okutulacak...

Çaylar mı radyoaktifli?... İç bir bardak çay.
Kuş Gribi de neymiş yahu... Biraz tavuk yer misin?

Malatya da şebeke suyundan 7000 kişi ishal oluyor, hala yetkililer bardak bardak su içiyor kameralar karşısında.Yahu bunun ispatlık, delillik durumumu kalmış? 7000 kişi bu! Cırcır olmuş hepsi hastanelere koşuşturuyor insanlar can havliyle.

Salgın yok demişler bir de. Ne bunun adı vallahi merak ettim?

Amerika da olsa, bölgeyi karantiya alır FBI, CIA tekmili birden araştırma yapardı bölgede. Bizimkiler ne yapıyor? Bardak bardak su içiyor...

Şifa niyetine...

Perşembe, Kasım 10, 2005

Spotlar Söndü...


Perde kapandı...

Bizler yine eski rutin düzenimize daldık, haberciler marifetiyle yeni skandalların perde arkasını merak etmeye başladık. Çocuklar ise yuvalarındaki boş ve sevgisiz yataklarındaki yerlerini aldılar.

Malatya’ da yaşanan olayların vehameti tartışılmaz. Ancak ben hala bu olaya neden bu kadar şaşırdığımıza şaşırmaya devam ediyorum.

‘Sus be oğlum... Çattttt!’ Ensede patlayan bir tokat. ‘Senin yüzünden haberi anlayamadım bak, ne olmuş Malatya’ da?’

Şaka gibi değil mi? Kimbilir ülkemde kaç evde bu ya da benzeri bir senaryo yaşandı görüntülerin yayınlandığı ilk gece. Çocuklarımızı dilendiren, döven, tarlada , bağda, bahçede ve hatta koca İstanbul’ un koca koca insanlarla dolu caddelerinde boyacılık yaptıran, onlara sorgusuz sualsiz tiner satan bizler... Tüm bunları yapmasak dahi yapanlara seyirci olan bizler,
sanki bu durum çok olağanüstüymüş gibi hayret naraları attık.

Yahu alış-veriş için gittiğimiz marketlerde ebeveyn – çocuk ilişkilerine biraz daha yakından baksanıza. Bu görüntülerden çok daha vahşi vallahi de billahi de.

Şiddet bizim kanımıza işlemiş. Dayağı cennetten çıkaran, bununla da kalmayıp dövdüğümüz yerde gül bahçeleri bitiren biz değil miyiz? Nuh ile uslanmayı tekdir eden, tekdir ile uslanmayana hakkı olan köteği yediren kim?

Adam vuran ve dahi adam öldüren, ortalık yerde yaylım ateşi açan, hakem döven, gazeteciye saldıran ... liste uzar gider, vekiller mecliste cirit atıyor. Yuvalarda ne olacaktı ki?

Salı, Kasım 08, 2005

Kısakısakısakısakısa...

Yaz yaz bitmiyor ki garip hallerimiz. Hızlı bir tur atalım mı beraber?

- Kıl olduklarımın başında Doğadan' ın reklam filmi geliyor. Kardeşler sallama çikolatalı çay poşetini ağızlarına sokup üzerine de kaynar su içiyorlar. 'Bunu fincanla yapınız' şeklinde bir yazılı uyarı geçiyor geçmesine de, bunu zaten aklı başında adam yapmayı denemez. E bunu yapabilecek çocuklar da okuma yazma bilmez. Onu oraya koymanın manası nedir yahu? Anlayan beri gelsin...

- Demokratik kaideler içerisinde protesto hakkımız vardır ve hatta genellikle bu hakkımızı korkudan kullanmayız. Okkalı bir tokat yeyince, havada el görse kaçar oluyor insan haliyle. Ama protesto yapacağım diye analarımızın babalarımızın cebinden çıkan paralarla yapılan kaldırım taşlarını sökmek neyin nesi yahu. Belediyelerin de canına minnet, şimdi o taşların yenilenmesi işini yandaş bir müteahhit firmaya verirler olur biter. Protesto etmeyi bimeyenleri protesto ediyorum.

- Teravih namazını hızlı kıldırdığı için dayak yiyen imamı seyrettiniz mi? Hani geçmiş olsun tabi ama amca yanlış meslek seçmiş sanki. Bence stand up falan yapsın çünkü çok komik bi' herif. En son 'Bayramdan sonra dövselerdi keşke' dedi, beni kopardı...

- Fransa kaynıyormuş... Ocağın altını bizzat Fransızlar yaktı gibi geldi bana. Yoksa mutfakta başka biri mi var?

- Kısırlık gitgide artıyormuş. Doğa bile insanoğlunun süne zararlısından beter olduğu anlamış baksana. Verdiklerini bir bir geri alıyor.

Pazar, Kasım 06, 2005

Bayram Anıları 2...

Neyse pek sevgili okuycularım, malumunuz bayramın üçüncü günü hava çok bir kasvetli ve aynı zamanda mütemadiyen yağmurlu idi. Bu sebepten ötürüdür ki, zat-ı şahanem evde kalmaya ve günümü uzunca süredir yapmadığım bir şeyi yaparak değerlendirmeye karar verdim; Televizyon seyrettim...

Cümle yıldızımız birbirinden övgüye mazhar gösterileri ile mavi camda arz-ı endam etti bu bayramda. Rakkaseler evlerimizi şenlendirdi, bed sesli üvertürler kulaklarımızı paslandırdı yine.

Lakinnnn, iki program vardı ki dün akşam, neredeyse bana baygınlık geçirteceklerdi.

Bunlardan ilki, şov adamı ve aziz milletimizin baştacı, aynı hallerinin neresini komik bulduğumuzu artık hatırlayamadığım ve dilimde kabağa benzer hatta kabak ötesi bir tat bırakan pek muhterem Mehmet Ali Erbil' in şovu idi...

Şovmen amcamız (e yaş amca yaşını bile aştı artık), bilirsiniz hediye dağıtırken kendisine yalvarılmasından ve dahi yağ çekilmesinden pek bir haz alır. Ama egosu o kadar şişmiş ki artık, bu kadar feryat ve bunca yağ yetmez demiş, bir derin dondurucu ya da fön makinası için başka başka sınavlar hazırlamış seyircilerine. O program senin, bu program benim koşan T.V. şovu seyircisi ırkından vatandaşlarımız da, 'Bedava sirke baldan tatlı' düsturu ile üç paralık eşya için ellerini fare dolu, yılan dolu kaselere daldırıp hediye kapmaya çalışıyor ekranlarda.

Ben o konsepti hazırlayanın aklına bir, oraya çıkıp kendini rezil rüsva edenlerin aklına iki kere.... şaşayım.

Daha geç saatlerde ise, Doğa Rutkay Hanım boy gösterdi ekranda. Konukları son albümünü çok beğendiğimiz Deniz Seki ve işlerini her daim takdir ettiğimiz Burhan Öçal dı.

'Oh eziyet bitti nihayet' deyip, huşu içinde deriiinnnn bir nefes alıyor ve Deniz Hanım' ın başarılı canlı performansını dinliyorduk ki; O ne!

Program birden format değiştirdi. Güzele bakmak sevaptır sözünü ıspatlayan ve gözlerimize bayram ettiriren Doğa Rutkay dekoltesi vesilesi ile açık sırtını sepha üzerine yaymış, Burhan Öçal ise herhalde bu güzel hanımdan gelen rica üzerine daha bir heyecanla Doğa Rutkay' ın sırtında ritm solo atıyor.

Yahu bir ara, eyvah kırıldı kızcağızın kemikleri diye korktum. Ama vallahi kızımız dayanıklı çıktı, gıkını bile çıkarmadı.

Reyting için yapılan çok oyun gördük ekranlarda. Ama son zamanlarda bu oyunlara aklı başında, işini yapmaya çalışan kişilerin de katıldığını görüyor ve bir ahhhh çekerek gözlerimiz yaşarıyor diyelim.

Umarım bayramınız mutlu ve huzurlu geçmiştir.

Cumartesi, Kasım 05, 2005

Bayram Anıları 1...

Efendimmmm, şeker bayramı ile evimize huzur, mutluluk geldi. Ee, bu da bizi bozar, biz de kendimizi vurduk yollara bayram bayram. Az gittik uz gittik de bayramda trafik nedeni ile bir arpa boyu bile yol gidemedik. Azap vallahi. Bu vesile ile bayramda istanbul' da kalanlara allahtan sabırlar, İstanbul dışına kendisini atabilenlere iyi bayramlar diliyorum ve anılarımı tefrika etmeye başlıyorum.

Bayramın ilk günü adetimdir, evde kalırım hep. Alışmışız tabi aileden, ne de olsa bayramda kapı kapanmaz derler. Derler demesinede, bizim kapı bir kez açıldı... Gelen çocuklara ibret-i alem olsun diye el öptürüp, şekerlerini ve bayram harçlıklarını takdim ettikten sonra akşama doğru yağan yağmurun dinmesini fırsat bilip, taaa İzmirlerden beni ziyarete gelen kardeşimi yemeğe çıkardım. Gecesine de sinema yapalım dedik.

Bunca zamandır Türk filmlerini destekleyeyim diye kendime eziyet edip duruyorum. Ama 'Döngel Karhanesi' artık bardağı taşıran son damla oldu. Yok canım yok... Hani boşa harcayacak vaktiniz ve paranız varsa ve siz ne yapacağınızı hiç bilemiyor durumdaysanız, buyrun... Salon sizin. Ama ben pes ediyorum artık. Absürd bir 'Absürd film' olmuş. Sinema tarihinde talihsiz yapımlar arasındaki yerini bulmuş. Hayır ısrar edip kardeşimi oralara sürükledim ona üzülüyorum.

İkinci gün ise Cevahir Alış-veriş Merkezi' ni görmeye gittik.

Koca koca devlet adamları neyi açılar bilmiyorum ki... Mağazaların neredeyse yarısı boş, inşaat devam ediyor. Hani aman bayram fırsatını kaçırmayalım da biraz para kazanalım diye apar topar mı açmışlar nedir anlamadım. İnşaat pislikleri içinde 2-3 saat geçirdik vallahi.

Mağazaları Londra sosyetesi için açılmış ama koridorlarında bizim orta-alt ekonomik sınıf dar gelirli vatandaşımızın dolaştığı 5-6 katlı devasa bir yer hayal edin, gidip gezme zahmetinden de kurtulun böylece. Benim bir mağaza ilgimi çekti. Bershka...

Zara' nın kardeş markasıymış. Güzel güzel şeylerin yanında, aval aval dolaşan tezgahtarları var. 'Bu pantolonun bir büyük bedeni yok mu?' diye sordum, bana 'Hepsi orada, bir arayın isterseniz' dediler. Düğmesi kopmuş bir tane buldum, satın alayım dedim, kasada 20 kişi kuyrukta. Neyine gerek senin, bırakıp çıktım bende.

Ve ver elini İstiklal.

Köstebek gibi, yollarda çamurlara bata çıka bir turun ardından, Ferhan Şensoy' un 'Kiralık Oyun' isimli komedisine gitmeye karar verdik.

Oyun sıradan ama Okan Bayülgen ve Özgü Namal izlemeye değerdi doğrusu. Şu kızcağız ne iyi tiyatrocuymuş yahu... Ben 'Kurtlar Vadisi' komedi dizisinde tanıyamamaşım inanın.

Perşembe, Kasım 03, 2005

İyi Bayramlar!