Perşembe, Eylül 29, 2005

Arıza!

Tamirdeyim.
Bi' kaç güne kalmaz dönerim.
Benim yerime yoklamayı alsın biri.
Maria Tuğçe Kazaz.. Burdaaaa!
Gamze Özçelik... Burdaaaa!
Asuman'ın kaseti, yoldaaaaa!

untitled

Salı, Eylül 20, 2005

Vah Benim Abdominal Kaslarım!

Klasik pazarlama tekniklerinin en bilineni bu. Temeli çok basit. Pavlov’ un ‘Şartlı Refleks’ kuramına dayanıyor. Şöyle ki:

Bir elde ne var; Benim gün ışığına çıkmaya can atan potansiyel Abdominal kaslarım. Diğer elde ise, yüzyılın mucizesi: 6 Second ABS. TV’ de çıkıyor ya. 1 Hafta çalış beton gibi göbeğin olsun. Herkes kıskançlıktan çatlasın.

Çevreni bir anda hayranların sarar. Göbekli, zavallı ve acınası insanlar bu işin sırrını sorarken sen tişörtünü gururla yukarı kaldırırsın ve ağzından şu kelimeler dökülür:

6 Second ABS... Hem de günde saaadece 5 dakika. Hem de hem de 1 Haftada.

Zil çaldı tabi. Ben de ağzımdan salyalar aka aka (Şartlı Refleks ya o açıdan) hemen internete koşturdum sipariş vermek için.

Kısaca geçeyim, distüribütör firma 1 hafta gibi bi sürede teslim ediyormuş tanrının bu mucizesini. Yav kim bekleyecek 1 hafta. Nerede ben de o kadar sebat! Ak sakallı dede Google imdadıma koşturdu hemen. Nealsak.com’ da da aynı alet var ve 3 günde elimde oluyormuş. Hemen alış-veriş sitesine üye oldum. Siparişimi verdim. Abdal değilim ki kardeşim. Başıma gelecekler malum olmuyor bana.

Nealsak.com da kredi kartımdan ürün bedeli düşene kadar her şey yolundaydı. Sonra site iri yarı kötü kalpli geçkin boyalı kadınlar gibi, form değiştirmeye başladı. Kendimi bir anda bir kabusun içinde buluverdim.

Yurtiçi Kargo, ‘Size iki kere geldik bulamadık’ diyor ama nedense ben evde olmama rağmen bana kimse gelmiyor. Nealsak.com, ‘Döncem ben sana’ diyor ama heralde yolu şaşırıp kavşağı kaçırıyor. Velhasıl kelam, bizim Abdominal kaslar 1 haftadır ağlamaklı bekleşip duruyor.

Sonunda anlaşıldı ki, daha ilk siparişimde Nealsak.comcu arkadaşlar benim adresi yanlış yazmış ve 6 Second ABS günlerdir sahibini köhne kargo depolarında boynu bükük bekliyormuş. Eee, hassas alet tabi.

Nealsak.com değil, Nealmasak.com ya da Nealsaktarezilolsak.com

Yurtiçi Kargoya da teşekkürler bu arada. Şube çalışanları biraz reaktif gibi. ‘Ben yapmadım o yaptı’ modundalar ama Müşteri Hizmetlerinden bir hanım durumu 3 dakika içinde çözüverdi.

Çok yararlı bir alet dememişmiydim. Adamlar yapmış işte. Daha alet gelmeden telefon tutmaktan kol, meram anlatmaktan çene kaslarım taş gibi oldu. Arnold görse kıskanır.

Haftaya dar badilerimle İstiklal’ de on kere bir aşağı bir yukarı yürüyeceğim. Tutmayın beni yahu...

Pazartesi, Eylül 19, 2005

Ayıp Oluyor!

Aşağıdaki yazıyı yazdıktan sonra gözüme ilişti. Bu nedir yahu! dedim, bir ara hatta dayanamayıp TV' ye kafa atasım falan geldi.

Penti reklamına rastgeldiniz mi hiç?

Ana fikir: Penti giy, okulun en popüler kızı ol, erkekler baka kalsın.
Hedef kitle: Ortaokul-Lise talebeleri...

Bu kadar mı ucuzladı yahu işler. Reklam ajanslarına yeni kan, taze fikir mi lazım abiler? Bilelim hani belki bizim saksılar biraz daha fazla çalışır, siz paradan haber verin. Bırakın işin kolayına kaçıp 14-15 yaşındaki çocukların hayatlarının merkezine bu tür fikirler koymayı. Yetişkinlerin seçme şansı var, mantıksal süzgeçleri daha gelişmiş. Ama bunlar daha çocuk yahu.

Hadi çorbada tuzumuz olsun, benden de size kıyak bi slogan:

Mantık out/fizik in!

Türkiye Seksoloji Paneli!

Büyük günlük gazetelerimizden biri (Hürriyet), 3 hafta süreyle 'Türkiye Cinselliğini Konuşuyor' araştırmasını yayınladı geçenlerde. O zaman da gırgır geçip eğlenmiştik: Bunlarında jeton köşeli diye...
Bu yeni bir durum değil ki. Türkiye uzun zamandır cinselliği konuşuyor. Hayır yani bu TV de defalarca izlediğimiz filmi başka bir kanalın ‘TV’ de ilk kez!’ diye vermesi gibi falan oluyor, ayıp oluyor.

Pop kültürü, kısaca çevremizi saran her şeydir. Yaygın bir şekilde seçilen her olgu ve üründür ve bu tanım eğlence, moda, yeme-içme, müzik, spor gibi unsurlarla desteklenir. Bu unsurlara şöyle bir baksanıza. Son zamanlarda cinsellik ve pop kültürü ile içiçe geçti. Neredeyse birbirinden ayrılmaz oldu. Etrafımızda popüler kültür kisvesi altında zaten cinsellik dışında başka bir şey konuşulmaz oldu sevgili araştırmacılar. Siz biraz geç kaldınız sanki.



Balık baştan kokar misali, televizyonu açıyorsun Gamze’ nin yatak görüntülerinden başka bir şey yok ekranlarda. Zaten hemen her gece milyonlarca hanede yaşanmıyor mu bu durum yahu? Ne bu sanki ilk kez çiftleşen birileri olmuş gibi bu yapay gündem allahaşkına. Kişisel olarak pornoya karşı değilim ama ancak başrol oyuncularının rızaları dahilinde çekilmiş olanları makbul oluyor bu modellerin. Bu tür dışında kalanları icra edenlere tecavüzcü ya da sapık demeyi daha uygun buluyoruz biz.

Hani Hülya’nın kuması Feraye, Gülben’ in skandal kaseti, Tarkan’ ın özel fotoğrafları, Divaların ham dalından koparılan meyveleri ve bilmeden (!) üstüz-altsız kameralara yakalananlara falan hiç girmeyelim, çıkamayız yoksa.

TV’ yi kapat, radyoda... Onu dinleme gazetede. Kardeşim insan yatağa girdiğinde partnerini beğenmez olacak bu bombardıman altında artık.

Sadece medya değil ki, tiyatroya bakın bir. Duayen sayılan sanatçılarımız bir bir kepenk indire dursun, sahnede kıçını başını sanat için açıp bir de bunu basın yoluyla geniş kitlelere ulaştırma çabası içinde olanlar reyting rekorları kırıyorlar. Her şey sanat için ne de olsa!

Bir ara modacıların yaratıcılığı ve vizyonları, defilelerindeki transparan dozajı ile ölçülüyordu.

Müzik sektörü cinsellikle promosyonu zaten uzun zaman önce keşfetmişti. Yasaklanan klipler üstüne tuz biber oldu. Off offfffff.

Türkiye Büyük Seksoloji Paneli’ ne hoşgeldik. Henüz kendi cinselliğini tanımayan milyonlar, onun bunun cinselliğini tartışıp duruyoruz. Her işimiz tıkırında ya...

Sahi bu arada futbolcular içinde gay olan var mıymış?

Cuma, Eylül 16, 2005

Yaşasın Bugün Cuma!

Kurumsal kimlik mağduru plaza insanları!

Hafta başından beri özlemle beklenen Cuma gününüz kutlu olsun.

5 gündür neler yapmadınız ki prangalarınızı kırdığınız bu günü hakketmek için...

En başta dışarıda hayat akıp giderken bilmem kaçıncı kattaki pencereden bakmakla yetindiniz.

Yarım kalan uykunuzu, karga bokunu yemeden gelen ve sizi bir an göremese basıp giden serviste tamamladınız.

Sonra en kafayı kırdıran şapşala bile ‘Şimdi Arkadaşım’ la başlayan nezaket cümleleri kurdunuz. Özgüveniniz bu yaşam türü ile aynı ofisi, hatta ünvanı paylaşmanın sızısı ile yerle yeksan olurken.

Şefin şaka yollu geçirdiği her lafa gülerek karşılık verdiniz. Hatta ‘tepkisel’ olmamak adına hak verir gibi yaptınız, gidip tuvalette ya da kahve molasında, ondan bundan hıncınızı çıkardınız.

Hiç bir zaman planlandığı gibi işlemeyen lanet olası ajandanızı her gün defalarca update ettiniz. Bıkmadınız, tekrar tekrar yazdınız.

İş yetişsin de ofiste kalmayayım diye canınız çıkarken komşu departmanlara attığınız maillere gelen cevaplara kıçınızla güldünüz, olmadı bir daha anlattınız. O da olmadı mail atmayı kesip telefona sarıldınız.

İşine geldiğini anlayan, gelmediğine lololo yapan müşterilerinize aklınızdan ‘şeytan diyor...’ la başlayan yasaklı eylemler geçerken bile, ‘Sizi çok iyi anlıyorum bilmem ne Bey’ klişelerini sattınız.

Empati gösterdiniz, sempati kazandınız.

E hadi iki güncük de sizin olsun. Bunu çoktan hakkettiniz, değil mi ama!

Çarşamba, Eylül 14, 2005

CarrefourSA Küstahlığı!

İçerenköy CarrefourSA da içeri girerken bir alış-veriş arabası almak istedim. Ancak güvenlik görevlileri 1 YTL talep ettiler. Arabayı iade ederken paramızı geri alabiliyormuşuz.
Parayı vermeyi reddedip önce danışma da görev yapan arkadaşlarla görüştüm. Tatminkar bir yanıt alamadığım için beni güvenlik biriminden Yüksel Bey ile görüştürdüler. Kısaca yaptıkları açıklama şöyle:
Arabalar otoparkın içinde bırakılıyor ve düzensizlik meydana geliyor.
Carrefour’un düzenini sağlamak Carrefour’un görevidir. Müşterilerinin değil. Müşterilerinizden ‘rica edebilirsiniz’ ama onun parasını rehin alarak bir şeyler yapmaya zorlayamazsınız.
Koca alış-veriş arabasını çalacağımızdan mı şüpheleniyorlar anlamadım.
CarrefourSA’yı var eden insanlardan biri, yani müşteri olarak, potansiyel hırsız ya da düzen bozan yerine konulmayı içime sindiremiyorum. Bu uygulama değişene kadar da CarrefourSA dan alış-veriş yapmayı reddiyorum.
Daha önce de yine halkımıza potansiyel hırsız gözüyle bakıp belirli bir yaşın altındakileri markete almayan CarrefourSA sanırım bunu gelenek haline getirdi.
Bilinçli tüm tüketicileri de bu uygulamayı protesto etmeye davet ediyorum.

Kuşlar Yuvaya Döndü!

Uzun ve özlem dolu bir aradan sonra, yeni yayın dönemiyle birlikte tüm diziler yuvalarına dönmeye başladı. Biz bu göç mevsimini çok sevmiştik. Beyinlerimiz yaz döneminde sade oksijene tekrar kavuşmuş, eski fonksiyonlarını yavaştan yerine getirmeye başlamıştı. Ama madem toplumsal histerinin önüne set çekilemiyor, ‘Zaman bize uymadı, biz zamana uyalım’ diyoruz.

Yaşayamadıkları ama hep öykündükleri hayatları dizilerde bulan, bir Haziran gecesinde yatıp, sabahında Kurtlar Vadisinde uyanan ey halkım...

PopMuhalif yine farkını ortaya koyuyor.

Hollywood senaristlerinin bile şaşıp kaldığı senaryolar sayemizde gün ışığına çıkıyor. İşte dizi finalleri...

Haziran Gecesi: Havin çocuğunu sağ salim doğurur. Doğurur ama çocuk yaşama amacını kaybetmiştir bir kere. Çünkü Baran’ dan doğma, Duygu’ dan olma yavrucuğun aslında lösemi olmadığı, sadece apandisit problemi olduğu ortaya çıkar. Tüm Türkiye rahat bir nefes alır. E yanlış teşhis! Hiç mi duymadınız kuzum?
Zavallı Havincik ise 9 ay gebe dolaştığı ile kalır. Üstüne üstlük Baran’ ın Havin’ den önce aşk yaşadığı ama bir türlü unutamadığı gerçek aşkının evin hizmetçi kızı olduğu anlaşılınca Kumru iyice tırlatır ve tüm aileyi katleder. Bu katliamdan bir tek Havin’ in masum veledi kurtulur. Onu da Aliye’ ye evlatlık olarak verirler.

Aliye: Trafik kazasında çocuklarını kaybeden Aliye, Havin’ in yetim ve öksüz çocuğu ile hayat bulur. Kocası Sinan da artık peşini bırakmıştır. Tüm yüklerinden bir anda kurtulan Aliye yi kim tutar. Modacılık kariyerinde hızlı adımlarla yükselir ve Fashion TV ye transfer olur.
Şu hayatta uğraşacak kimsesi kalmayan hadsiz ve çatlak kaynana, domuzdan post gavurdan dost olmaz diyerek oğlu Sinan’ a Yabancı Damat’ ın Nazlısını istemek için Antep’ e gider.
Nejat İşler’ in kitapçı işleri iyi işler... Ne de olsa o artık müzmin bir bekardır. Ayla Algan’ ın yeni hiti bütün İstiklal boyunca dinlenir.

Yabancı Damat: Türkiye-Yunanistan ilişkilerine yaptığı olumlu katkılar nedeni ile dizinin tüm oyuncuları ‘Dostluk Elçisi ve Fahri Konsolos’ ünvanı alır.
Türkiye’de popstar olamadım bari şansımı yurt dışında deneyeyim diyen Niko, artık Nazlı’ yı iyiden iyiye ihmal etmektedir. Tipik bir Türk ailesi olmasına rağmen evden iki kere kaçan kızlarını vurmaya dahi niyetlenmeyen aile meclisi, bu defa toplanarak Niko’ nun peşine düşer. Yüzlerine çalınan bu namus lekesi mutlaka temizlenmelidir.
Yaşanan tüm bu gelişmelerin sonunda olaya hükümetler karışır. Bozulan Türkiye-AB ilişkileri nedeniyle oyuncuların ünvanları ellerinden alınır ve hepsi vatana ihanetten DGM lik olur.
Yunanistan-Türkiye savaşı araya son anda Amerika’nın girmesi ile engellenir.

Pazartesi, Eylül 12, 2005

Asabiyim!

Çünkü 3 gündür telefonum bozuk ve defalarca arıza yazdırmama rağmen hala ne arayan var ne soran.
Türk Telekom' un özelleştirilmiş halini, özelleştirilmemiş haliyle çarpıp...

Ikea'nın işgüzar müşteri hizmetleri, özü 'benimle iletişim kurmayın' olan mailime cevap yazmış.
Okuduğunu anlamaktan aciz Ikea' yı da TT un üzerine ekleyip...

Sevgilimin sabahtan beri sesi 'öl' der gibi geliyor. Ben mi bir şey yaptım anlamadım.
Sorun bendeyse, ahmak beni de onların üzerine katıp...

Hepsini toptan Shire' da sinir bozucu Hobbitlerle yüzyıllar boyu yaşama cezasına çarptırmak istiyorum.

Perşembe, Eylül 08, 2005

Karamela Sepeti!

Oo piti piti
Karamela sepeti...

Türkiye grup lideri Ukrayna’ yı deplasmanda yendi. Hepimiz çok sevindik, allahtan kimse ölmedi.

Oo piti piti
Karamela sepeti...

Kadir Abi neyi yırtıyor? Neyi asıyor?
Hülya Avşar’ la Kaya Çilingiroğlu boşanıyormuş, Sibel Can ise eşine dönmüş.

Oo piti piti
Karamela sepeti...

Bir ‘Banyo’ da ne olabilir ki?
Korkumdan ağladım sabahladım... Offff offf.

Oo piti piti
Karamela sepeti...
Oo piti piti
BOM

Korkma canım, Irakta patladı.

BOM BOM BOM

UNDP 2005 İnsani Gelişme Raporu'na göre, eski verilerle geçen yıl 88. sırada bulunan Türkiye, yeni endekse göre iki basamak yükselerek 96. sıradan 94. sıraya yükseldi. İnsani gelişmede yaşadığı zorlukların Türkiye'yi, 177 ülke arasında bu yıl, ''Orta Düzeyde İnsani Gelişmeye Sahip'' ülke konumuyla, 94. sıraya yerleştirdiği belirtilmiş.

Hadi sevinin.. Sevinin sevinin. Bizden daha az gelişmiş 84 ülke var yahu.

Oo piti piti
BOM BOM BOM

Korkma canım, aşağı mahallede patladı...

Çarşamba, Eylül 07, 2005

Relax Yahu!

Bugün haddimi aşayım biraz...

Bu ne yahu, her karış toprağımız ateş, barut içinde... Taşlanan otobüsler, camilerde şeriatçı eylemler, vurulanlar, öldürülenler.

Politikacılarımız dört bir koldan ‘tahriklere kapılmayın’ mesajları veriyor vermesine de, keşke bu mesajlarınızı düğünlerde havaya yaylım ateşi açmadan önce verseydiniz diyesim geliyor benimde. Hani inandırıcılık dozu açısından.

Kör olan görür, aptal olan anlar be kardeşim. Niye şimdi?

Son günlerde yaşananlar, okullarda ‘provakasyon’ kelimesine verilecek en iyi örnek olacak.

‘Yapmayın, etmeyin’ demek kolay ama biraz dönüp kendimize bakalım.

- Sen sus anlamazsın!
- Su küçüğün söz büyüğün!

Bunlar büyürken hepimize öğretilenler.

Düsturu ‘Dayak cennetten çıkma’ olan bir toplumuz biz. Yıllar boyu örf, adet, gelenek diye diye ‘düşünme’ kavramını unutturmaya çalışanlar, bugün ‘aman dikkat’ mesajları vermesinler. Yemezler.

Toptan şiddet hamalı bir toplum olduk çıktık. Atın yüklerinizi yahu. Rahatlayın biraz. İnsanlar konuşa konuşa...

Pazartesi, Eylül 05, 2005

Kardelen...

Minik Serçemiz' den Turkcell' in uzun süredir yürüttüğü Kardelenler Projesine gelen büyük destek...
Günlerce yazıldı, çizildi...
Konserleri dolup dolup taşıyor ve maksi single çalışmasının tüm geliri bu projeye akıyor. O ise sahneden;

'Beni utandırmayın, ben sadece şarkı söylüyorum. Maksi Single' ı satın alarak ve konserlerime gelerek esas yardımı siz yapıyorsunuz'

diyecek kadar alçakgönüllü ve insan... Hem de hasından.

Pek çok şey yazılıp çiziliyor ama sanırım bir noktayı hepimiz atlıyoruz.

Projenin kendisi kadar önemli 'Kardelen' maksi single' ı...

kardelen

Maksi Single da üçü yeni toplam dört şarkı var. Remiksler ve enstrümental versiyonlarla toplam 8 track.

Açılış şarkısı, yakın zamanda hit olmaya aday 'Kapalıyız'ın Kıvanç K. remiksi. Bence Uzay'ın varisi Kıvanç ve Sezen, müzikal anlamda birbirlerine çok yakışıyor. Aynı zamanda Kıvanç K' nın müzisyen kimliği, Sezen Aksu'nun öngörüsünün ne kadar geniş olduğunun bir göstergesi.

İkinci şarkı 'Gidemem' nev-i şahsına münhasır ve kendine fanlar yaratacak ama popüler olamayacak gibi görünüyor.

Orjinal versiyonu maksi single da 6. sırada yer alan 'Kardelen'in klibi zaten tüm kanallarda dönüyor. Yine Kıvanç K. remiksi, 8. sırada yer alan Club Mix kadar heyecanlandırmadı beni.

Maksi single da 4. sırada ise çok eskilerden kulaklarımızın aşina olduğu, hatta bazılarımızın aşık olduğu bir Sezen şarkısı 'Ünzile' var. Keşke eski haliyle korunsaymış. Düzenlemesi haricinde single' ın konseptine son derece uygun olan bu şarkıyı albüme koyma fikri kimin ise onu kutlamak gerekir. Enstrümental versiyonu ise 7. sırada.

Tüm sözler, projenin anlam bütünlüğüne aykırı olmak şöyle dursun, altını fosforlu kalemle çizmiş.

Sound ise, çizilen kompozisyonu çok daha geniş çevrelere anlatmak için sanki özellikle tasarlanmış. Klasik Sezen çizgisinde ama aynı zamanda farklı bir yerde duruyor.

CD Fiyatı, sadece 6.5 YTL... 'Kardelenler' Projesini bir yere bırakın sadece maksi single için bile az bence...

Alalım değil mi ya?... Mutlaka alalım, hatta aldıralım...

Cuma, Eylül 02, 2005

Yeni Eti Browni Kızı...

Şimdi sen kalkıp koca Eti olmuşsun, pazarlama departmanına büyük büyük, okumuş, mürekkep yalamış hatta içmiş adamlar koymuşsun. Ne bu savurganlık allasen.
Efendim hata yapıyorsunuz.

Açıklıyorum...

Yeni Eti Browni Kızı Kampanyanız büyük bir pazarlama hatasıdır.

Bilimsel bir yaklaşım içinde konuyu enine boyuna düşündüm. Firmanızı engin düş gücüm ve keskin pazarlama zekam ile aydınlatmaya karar verdim. Bunun için hiç öyle arama tarama yapmanıza gerek yok ki...

Eti Browni kızı zaten hazır: Bülent Ersoy

bülent

Bir elde ne var: Eti Browni'nin dayanılmaz lezzeti. Diğer avuçta ne var? Bülent Hanım'ın son günlerdeki tahammül ötesi popülaritesi ve browni gibi bir teni...
Birleştir ikisini, ne eder? Para, para, para...

Fikrimin tüm telif hakları sizindir, kuruş talep etmem.

Olmaz mı? Niye ki?

Hülya Avşar' dan köşe yazarı,
Fatih Ürek' ten Kırkpınar Ağası,
Deniz Akkaya' dan gazeteci,
Cümle tapondan oyuncu,
Bir ordu ses garibinden şarkıcı..

Bunlar oluyor da, Bülent Ersoy Browni Kızı mı olamayacakmış!

Olur olur, hem de acayip leziz olur...

Perşembe, Eylül 01, 2005

Bitirdiğin Yerde Bırak...

Yeni duydum ben de. Özellikle yurt dışında çok yaygınmış. Diyelim okumaya başladığınız kitap parkta, kumsalda ya da herhangi başka bir yerde bitti, üzerine not yazıp, bir de numara verip olduğu yere bırakıyorsunuz.
Kitabı bulan da aynı şeyi tekrarlıyor ve kitap dolaşıp duruyor seyyah gibi. Tabi eğer biri kışlık yakacak malzemesi olarak kullanmazsa...

Bunu duyunca aklıma İtalyanların askıda ekspresso'su geldi. Bir ara internette çok karşımıza çıkıyordu ya, size de uğramıştır kesin. Hali vakti yerinde olanlar cafelerde falan yediklerinin içtiklerinin yanında fazladan bir de ekspresso parası ödüyorlar, askıda hesabı. Sonra da düşkün takımı gelip askıdan ekspresso içebiliyor beleşten.

coffee_book2

Ben çok gülmüştüm bunu duyunca. Adamlara bak be, fakir fukaraları bile ekspresso içiyor demiştim, bir de burada İstanbul da böyle bir şeyin olduğunu düşünsenize.

Koş kardeş koş bedava bişey dağıtıyorlarmış, adınıda dediler ama ben çıkaramayacağım şimdi. Kahve gibi bir şeymiş...

Yıkarız biz o cafeyi valla.

Zararlı efendim böyle şeyler. Halkı galeyana getirmek için dış mihraklarca uydurulmuş şeyler bunlar. Bedava kitapmış, bedava kahveymiş.

Kanmayınız.. Oyuna gelmeyiniz, birbirinizi ezmeyiniz:)